İnsanlara hürriyət, millətlərə istiqlal!

Türkiye mektubu: Avrasya'nın geleceği Türk-Slav barışına bağlıdır...

1218 16.11.2021 13:08 Yazarlar A A

Türkiyənin duayen qəzetçisi, Azərbaycan sevdalısı Ardan Zentürk Musavat.com üçün həftədə bir dəfə yazı yazır. "Türkiye mektubu" rubrikası altında yayınlanan yazılar orijinal ləhcədə - Anadolu türkcəsində təqdim olunur. Əminliklə inanırıq ki, hazırda hər bir azərbaycanlı Anadolu türkcəsində oxumağı və anlamağı tam olaraq bacarır. Üstəlik, hazırda Anadolu türkcəsi türk dövlət və toplulqları arasında ortaq türkcə rolunu oynamaqdadır.

Dəyərli Ardan Zentürkün 10-cu "Türkiye mektubu": AVRASYA’NIN GELECEĞİ TÜRK-SLAV BARIŞINA BAĞLIDIR…

Geçtiğimiz hafta, Avrupa manşetlerinde kendine yer bulan gelişme, riskli bir kimlik taşıyordu: 14.Aralık.1995 tarihli, Avrupa’nın 2’nci Dünya Savaşı sonrasında yaşadığı en kanlı savaş olarak tarihe geçen Bosna-Hersek Savaşı’nın sonlandıran Dayton Anlaşması’nı tarihe gömmeye kalkan bir adım, kuşkusuz Balkanlar’da yeni bir çatışmanın başlangıcı anlamına geliyordu.

Bu anlaşmayla yapılandırılmış Bosna-Hersek devletini (B-H) oluşturan iki siyasi yapıdan biri olan Sırp Cumhuriyeti’nin lideri Milorad Dodik (aynı zamanda üç etnik grubun temsilcilerinden oluşan B-H Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyesidir) Dayton Anlaşması ile oluşmuş ortak kurumların çalışmadığını, vergi sistemi, istihbarat ve orduyu ayıracağını ilan etti.

Bosna-Hersek’li Sırp lider Milorad Dodik, ülkenin parçalanmasına ve yeni bir savaşa yol açabilecek son açıklamalarından hemen sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile buluştu ve kendi yarattığı krizi barışçı zemine çekmek zorunda kaldı. Bu Türk ve Slav halkları arasındaki yapıcı görüşmenin ne kadar önemli olduğunu göstermesi bakımından önemliydi.

Açıklama, savaşın acı hatıralarını canlandırırken, yeni bir Müslüman Boşnak-Ortodoks Sırp çatışmasının da güçlü alarmı olarak değerlendirildi. Milorad Dodik, Sırbistan’ın “Batı yanlısı-liberal” olarak adlandırılan Cumhurbaşkanı Aleksander Vucic’ten çok, Rusya lideri Vladimir Putin’e daha yakın bir Sırp siyasetçi olarak biliniyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu gelişme sonrasında yaptığı açıklamada, “Türkiye, Müslüman Boşnak kardeşlerinin 90’lı yıllarda yaşadıkları acı olaylara bir daha asla izin vermeyecektir” sözleriyle Ankara’nın “savaş riskine” karşı net duruşunu sergiledi. Avrupa başkentleri başta, herkes için sürpriz olan, Erdoğan’ın geçtiğimiz Salı günü, aşırı milliyetçi/ayrılıkçı kimliğiyle dikkat çeken Milorad Dodik’i Türkiye’de kabul etmesi ve Sırp siyasetçinin görüşme sonrasında yaptığı açıklamada, “Başkaları istiyor diye savaş çıkartacak değilim, Erdoğan’a söz verdim , barışın yanında yer alacağım ve sorunların diyalog yoluyla çözümlenmesini destekleyeceğim ” demesi oldu.

Türkiye bu politikayla; 1- Tarihi kötü anıları canlandıracak bir Türk-Sırp gerginliğine izin vermedi, 2- Balkanlar’daki gelişmelerin Türkiye’nin ikili ilişkilerine yansımayacağını, bölgedeki çözümlerin uluslararası camianın sorumluluğunda olduğunu gösterdi.

Son BALKAN SAVAŞI sürecinde hayli gerginlik yaşayan Türkiye-Sırbistan ilişkisinin son 15 yılda çok iyi bir düzeye geldiğini, iki ülke arasındaki dostane ilişkiler sonucu , Türkiye’nin Sırbistan’ın Müslüman Boşnak bölgesi Sancak’ta ilk konsolosluğunu geçen eylül ayında açtığını, Türkiye’nin mali desteğiyle inşaatı süren Saraybosna-Belgrad otoyolunun BARIŞ YOLU olarak adlandırıldığını ifade etmeliyim.

TÜRKİYE, BALKANLAR’DAKİ SLAV MİLLİ KİMLİĞİYLE BARIŞ İÇİNDE YAŞAMAKTA KARARLI OLDUĞUNU HER FIRSATTA GÖSTERİYOR, BU NEDENLE, AVRUPA’NIN ORTASINDA ŞEKİLLENEN BİR KRİZİ BRÜKSEL’E İHTİYAÇ DUYMADAN ÇÖZME GÜCÜNÜ DE YAKALIYOR…

Bu durumun, Türk-Sırp gerginliklerinden faydalanmaya alışmış Yunanistan’ı rahatsız ettiğini, “Ortodoks kardeşliği” kavramına da ağır darbe vurduğunu biliyoruz…

TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI BİR BARIŞ KURUMUDUR…

İstanbul’daki Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi’nden tarihi fotoğraf. Kardeş devletlerin liderleri, ekonomik kalkınma ve güçlü bir Türk dünyası için omuz omuzalar…

Sırbistan, Anadolu-Trakya coğrafyasında, yani Türkiye’de yaşayan Müslüman-Türk milli kimliği ile dostluğu seçmiş olmasının kendisini her alanda ne kadar rahatlattığını görüyor, yaşıyor. Türkiye’nin bu ülkeye artan yatırımları, geliştirilen ortak projeler, Balkanlar’da kalıcı istikrar ve barış için varılan anlaşmalar, Sırbistan dış politikasının küresel güçler karşısında kazandığı geniş manevra alanı birer gerçektir.

Türkiye, Karadeniz’de iki Slav halkı, Rusya ve Ukrayna arasında var olan çatışma iklimini de, Moskova ve Kiev’le dengeli/yakın ilişki kurarak aşmaya çalışıyor. Putin, “Rusya’nın yaşadığı zor günlerde TÜRK AKIMI doğalgaz boru hattını devreye sokan Türkiye’nin yaptığını unutamayız” derken, Zelenski, “Ukrayna halkının zor günlerinde yanında gördüğü komşusu Türkiye’yi ve yaptıklarını unutmayacağız” diyerek bir gerçeği işaret ediyor.

Eski Sovyetler Birliği’nin esas olarak Rusya’nın kontrolünde ama, bir SLAV-TÜRK SÜPERGÜCÜ olduğunu unutmak mümkün mü, hayır!..

Bu, 2010 yılında 94 yaşında kaybettiğimiz, Dağıstan’ın Havasyurt bölgesi Çagar-Otav köyünden Müslüman Abdülhakim İsmailov’un Berlin’de Sovyet bayrağını diken üç Kızıordu askerinden biri olduğunu unutmak olur…

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra dünya sahnesine çıkan  Azerbaycan-Kazakistan-Kırgızistan-Özbekistan ve Türkmenistan’ın bağımsızlıklarının 30’ncu yılını idrak ediyoruz…

Böyle anlamlı bir dönemde, İstanbul gibi, Avrupa ile Asya’nın birleştiği güzel şehrimizin İlham Aliyev (Azerbaycan) Kasım Cömert Tokayev (Kazakistan) Sadır Caparov (Kırgızistan) Şevket Mirzoyev (Özbekistan) ve  Kurbankulu Berdimuhammedov’u (Türkmenistan) ağırlamış olması ayrı bir onurdur. “Kardeş ülkelerin” cumhurbaşkanlarının Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile buluşmalarından Türk Devletleri Teşkilatı ve bu ortak kurumun 2040’a kadar uzanan ortak strateji planının çıkması da önemlidir.

Bütün bu süreçte Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın da bir “TURAN ÜYESİ” olarak bulunması, ayrıca anlamlıdır.

Atılan adım, Türk dünyasının 21’nci yüzyılda, yapılanması ve güçlenmesi açısından tarihi önem taşımaktadır.

Öncelikle herkesin bilmesi gereken; TÜRKLER’İN BAŞKA MİLLETLERE KARŞI DEĞİL, KENDİ ARALARINDAKİ VERİMLİLİĞİ ARTIRMAK, GENEL OLARAK TÜRK COĞRAFYASININ EKONOMİK KALKINMASINI, SOSYAL YAŞAM KALİTESİNİN ARTIRILMASINI VE DÜNYANIN BARIŞÇI GÜCÜ OLMAYI HEDEFLEDİKLERİDİR…

Türk Devletleri Teşkilatı’nın bu nedenle, Türk devletleri arasında sadece 21 milyar Dolar olarak şekillenen toplam ticaret hacmini (6 devletin toplam dış ticaretinin yüzde 3’ü demek) en kısa zamanda 100 milyar Dolar’a çıkarmak ana görevi olmalıdır…

Kendi aralarında serbest dolaşımı sağlamış, mal ve hizmetlerin de kolaylaşmasını yaratmış, bürokratik engelleri kaldırmış bir Türk dünyası, komşu milletler açısından da önemli bir ortak olacaktır.

RUSYA BAŞTA SLAV ULUSLARIYLA BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ…

Gelişmeleri, kendi emperyal hedefleri açısından değerlendirmeye alışmış Batılı (ABD ve Avrupalı) strateji uzmanlarının Türk dünyasındaki bütünleşmenin zamanla Rusya liderliğindeki Slav uluslarıyla bir gerginliğe yol açacağına ilişkin beklentileri hayaldir.

Aksine, 1993 yılında bu yana, yani Sovyetler Birliği’nin dağılmasından hemen sonra, Kremlin’in, Türkiye ile “kardeş cumhuriyetler” arasındaki ilişkilere bir müdahalesinin olmadığını ve konuya kendine güven zemininde yaklaştığını görüyoruz.

1993, Türk dünyasının UNESCO’su olarak adlandırılan TÜRKSOY’un kuruluş yılıdır ve kurumun kurucu, asil üyeleri Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye ve Türkmenistan’dır. Ama, gözlemci üyelerin şu listesi, Rusya’nın bu konudaki esnek politikalarını sergilemesi açısından önemlidir: Altay, Başkurdistan, Hakas, Saha (Yakut), Tataristan ve Tiva Cumhuriyetleri günümüzde Rusya Federasyonu’nu oluşturan cumhuriyetlerdir. TÜRKSOY’un diğer gözlemci üyeleri, Gagavuz Yeri (Moldova) ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir…

Fotoğraf, Lefkoşa’daki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanlık binasını gösteriyor. 1974 Kıbrıs Harekatı sonrasında bağımsızlığını ilan eden bu Türk cumhuriyeti, 15 Kasım günü 38’nci “bağımsızlık gününü” kutladı. Türkiye kamuoyu, ve Kıbrıs Türkleri, mazisi şerefle yazılmış bu Türk cumhuriyetinin de TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI’NIN ASLİ ÜYESİ OLMASINI bekliyorlar…

Görüldüğü gibi, Türk Devletleri Teşkilatı, mevcut Türk bağımsız devletleri zemininde “siyasi” kimlik taşımakta, ama TÜRK DÜNYASININ GENİŞ VE ÇOK RENKLİ COĞRAFYASINI esas olarak TÜRKSOY sergilemektedir.

Balkanlar’dan başlayıp Çin sınırına kadar uzanan son derece geniş, güçlü doğal kaynaklara sahip, stratejik bir coğrafya, SLAV ve TÜRK milletlerinin paylaştığı bir coğrafyadır.

Bu nedenle, kuşkusuz, AVRASYA’nın, genel anlamda da insanlığın barışı bu iki milletin kendi aralarında sağladıkları ortak anlayış ve barışçı zemine bağlıdır.

Bunun son örneği, B-H’deki krizin kısa bir görüşmeyle atlatılması ve Avrupalı başkentlerin bu gelişmeye uzaktan seyirci kalmalarıdır.

Bizim partnyorlarımız

XƏBƏR LENTİ

BÜTÜN XƏBƏRLƏR